bunca duyguyu nasıl taşıyacaktım
sevgilerini sevemeyen
acılarını acımayan
yollarını yürümeyen
bir destek aramıştım
ama hiçbiri kendi dünyalarını anlayamadı
bıraktım
dünyamı anlamaları için
etkinliklerinden cemil batur gökçeer ile -örümcek: fotoğrafta üslup, atölyesine katıldım. pera müzesinde 1 mart’a kadar görülebilecek bir sergi var, Bir Yol Öyküsü: Fotoğrafın Ardında 180 Yıl
sergi 1839’da fotoğrafın bulunuşunun ilanı ve ilk fotoğraf gezisinin gerçekleşmesinin 180. yılında aynı rotayı günümüz teknikleriyle Türk fotoğraf sanatçılarının yorum ve bakış açılarıyla görmeyi öneriyor.
atölyede biz de sergiyi gezdik, sonra üzerinde konuşmak istediğimiz çalışma için grubu kendimiz gezdirdik. ardından gökçeer’in yanımızda getirmemizi istediği çektiğimiz gezi fotoğraflarından kendi karma sergimizi oluşturmayı denedik. burada anlamaya çalıştığımız temanın içinde oluşan gruplarında hangi unsurları ya da duyguyu temel aldığımızdı. ve belki başka bir kaç şey daha
bu atölye bana, çektiğim bazı fotoğrafların ilk bakışta aralarında bir bağ yokmuş gibi görünmesine rağmen neden bir serinin parçasıymış hissi veriğini bir kere daha sormama vesile oldu. bir takım eksiklerim mevcut tabii her şey hissetmekten ibaret değil.
pera müzesi cuma günleri 18.00-22.00 saatleri arası ücretsiz ziyaret edilebilir.
aşağıdakiler bir seri değil. ortak noktaları şu: bazen kendimi birbirlerinden ayrı olarak, farklı zamanlarda, bir vesile ile ya da tamamen kendi kendisini hatırlatmayı becerdiği için bu kareleri düşünürken buluyorum ve henüz görmediğiniz birkaç tanesini daha.
marmara üni. güzel sanatlar fakültesi dekanı prof emre ikizler ile Loba 2019 finalistlerinin fotoğraflarının incelendiği sohbetin sonunda, emre ikizler’in kendi tabiri ile çektiği en sıcak fotoğraf, moğolistan karesi, leica’nın cillop gibi baskısı üzerinde, imzalı haliyle benim oldu. çok şanslı bir insan değil miyim?
pilevneli dolapdere’ye. kitabı çalışmaya başlayınca, aralık ayında, instagram’da sıkça karşıma çıkan loxodonta’nın ziyaretçileri ile geçirdiği vakti de çekmeye karar verdim. yalnız paylaşımlarda konum olarak bir dolapdere galeri etiketlenmiş bir likör fabrikası. ikisi de olabilir gibi görünüyor, çok katlı mekanlar çünkü. dert etmedim, araştırmakla da uğraşmadım. likör fabrikası daha düz ayak, gider çalışırım orada değilse bile başka zaman dolapdere’ye giderim.
gittim baktım, yatayda geniş mekan, küçük bir kapısı var. içeri adımımı attım, kesinlikle ihtişamlı bir giriş değil. dedim burda olsa bir şekilde belli ederdi kendini. bir masa gördüm, yanında da bir kız ayakta duruyor yaklaştım ve hevesli bir şekilde “o fil burda mı?” diye sordum.
bu sorunun espirisini daniel firman’ın sanatı kaldırabilirdi ancak. fakat kendisi orada değildi ve ben espiri yapmıyordum, sanat böyle bir şey değil, olmamalı. tatlı da bir kız hem soruya aşina hem de alışmak istemiyor, nazik bir -evet çıktı ağzından hiç yüz vermiyor da bana. o “evet.” kısmında, o nokta var ya tam orada sorumdan çok utandım.
kitaba isim arayışında zorlanınca süreci düşündüm, neler yaşadığımı, bu anı aklıma geldi. aynı zamanda bir öz eleştiriydi ve çok içime sindi. öyle böyle değil.
farklar var: bir kere derdi ne? bir dert olmalı ortada. dertsiz olmuyor. bir duruma işaret edebilir şart değil fakat eleştirel de bakabilirsiniz.
derdinizi nasıl ifade edeceksiniz: monochrome mu renkli mi?
analog mu dijital mi?
neye basacaksınız? kumaşa mı, alüminyum folyoya mı, yaprağa mı(mümkün, birkaç hafta önce gittiğimiz bursa foto fest’te gördüm), fotoğraf kağıdına mı, 300 gr resim uygulama kağıdına mı neye? derdinizi hangisi en iyi şekilde anlatır.
disiplinler arası mı? olmalı mı?
manipüle edecek misiniz? lüzumu var mı?
en önemlisi alt metin. kaleme aldığınız alt metin “kadrajda sıkıntı var” denen bir fotoğrafı hayranlık uyandıracak hale çevirebilir.
ha evet tek bir adet fotoğraftan da foto kitap olabilir. yoksa hepimiz üniversite hayatımızı, nişanlandığımızı, evlendiğimizi, çocuk doğurduğumuzu ve miami, prag ve londra’ya gittiğimizi belgeleyen fotoğraflardan fotoğraf albümü oluşturabiliriz.
tabii konuyu bu işin okulunu okumuş ve halihazırda okuyan yetkin kişiler bize çok daha detayları ile anlatabilirler. ben bir amatör olarak; gittiğim kurs, seminer ve atölye çalışmalarından ve okuduklarımdan öğrenebildiğim kadarını aktardım.
bu sabah sizinle “o fil burada mı?” için yazdığım tam orta sayfada ve hatta kapağında da yer alan alt metni paylaşmak istiyorum:
O FİL BURADA MI?
En iyi vakti geçirmek, en sosyal olmak arenasında ciddi bir rekabet söz konusu. Bunun için değişik bir şey yapmak isteyen metropol insanına sanatseverin şahane bir huyu sirayet etti; sanat galerilerini, fuarları ve müzeleri ziyaret etmek. Geçiş doğal yollarla gerçekleşti. Sanat poplaşan kültüre eklemlendi, sanat her şeyleşti ve metropol insanı ile arasındaki mesafe kısaldı. Bir sosyalizasyon ajanı olan sosyal medya da boş durmadı. Yorumlamanın değil göstermenin esas olduğu hayatımızda kültürel varlıklarla öz çekim yapıldığı 16 Ocak tarihi Müzede Selfie Günü ilan edildi. Bu çalışma, metropol insanının sanatla geçirdiği vakite şahitlik ediyor.
edit: yeni baskı güncelleme
pavli panayırı:
15 eylül’de kırklareli’ne gittik. pavli panayırı sultan 2.abdulhamid döneminden itibaren 110 yıldır gerçekleşen ve 4 gün süren bir sonbahar panayırı. eğlence ve çiftçiden alışveriş imkanı sunuyor; son dönemde sadece trakya halkına değil tüm türkiye’ ye hitap ediyor. çünkü fotoğraf değeri var. yalnız hijyen sorununu çözmeleri lazım. normalde de dışarıda dolandıktan sonra ayakkabılarımızla eve girmemeliyiz ama dönüşte tüberküloz, difteri, dizanteri, hepatit a, b, c ihtimallerine karşı elimizden gelen ayakkabıları çamaşır suyu ile silmek olabilir.
kelle paça, çevirme ve alkol panayırın olmazsa olmazı. biz fotoğraf için alternatif alanları da gezdik. panayırın arka planını gördük. bu yüzden hijyen başlı başına bir sorun olarak karşımıza çıkmış olabilir. ama tartışmaya açık olmayan, giden herkesin fark edeceği sorun, tek sorun çöp. her yer çöp. öyle böyle değil. belki son gün gitmiş olmamızın da etkisi vardır. ama yok. yine de kabul edilemez. belediyenin radikal kararlar alması şart. yoksa kıymetinden sual olunmaz.
yaklaşık 7 ay süre ile çalıştığım proje “o fil burada mı?” dummy book olarak basıldı ve istanbul photo book fest’in book market alanında görünür olma şansı buldu.
proje çalışmak hocamın bize yönlendirmesiydi ve her aşamasında desteğini esirgemedi. çok şanslı bir insan değil miyim?
festival 12-15 eylül tarihleri arasında mimar sinan güzel sanatlar üniversitesi’nde gerçekleşiyor. osman hamdi bey salonunda da yarışmaya katılan kitapları inceleme şansınız var. yarın son gün.
book market alanında d&r’da falan bulamayacağınız çok iyi foto kitaplar var, biraz bile ilgiliyseniz bu festivali kaçırmayın. aşağıda festival boyunca benimle eve gelen foto kitaplara bakabilirsiniz.