maslak üç yol cami hocası ihsan topçu’nun fotoğrafa çevirdiğim bu kareye yaptığı güzel yorum ile başladım, aylar önce paylaştığım fotoğrafa kendisi de yeni tesadüf etmiş
kargoları meşgul etmenin. haklı olarak. anneler günü geliyor. anneniz hayattaysa bir sipariş oluşturabilirsiniz. pandemi sürecinde tüm market alışverişlerimi bizzat yaptım. madalya beklemiyorum. mümkündü, dikkatliydim, oldu. son bir yılda malum site de dahil oluşturduğum toplam sipariş sayısı 2019 yılı performansımın yarısı bile değil. o yüzden rahatsızlık duymadan mevcut trafiğe bi trafik de ben ekledim. bi yanılgım anneler gününü haftaya sanıyordum bu hafta sonuymuş, hediyem gününde yetişmeyebilir.
bu sene kitap aldım. ama anneye kitap seçmek kendine almaya pek benzemiyor. genel olarak kendimiz dışında birisine de. bir de tabii onun okumayı isteyebileceği ama sonradan benim de okumak isteyeceğim bir seçki oluşturmak. zorunlu olmasa bile bu da önemli.
hediye kitapları kalın seçmemek gerektiğini düşünüyorum. içimden bir ses öyle diyor. 170 sayfa ideal. kendinize almanıza benzemez isim ve kapaklarına da dikkat etmek lazım. illa bir sezgin kaymaz ekleyeceğim diyorsanız mesela, geber anne’yi tavsiye etmiyorum, “bakele” anneler günü için daha uygun.
şimdi siparişe birlikte bakalım
pakette “yakıcı sır” bir yıldız gibi parlıyor, zweig her zaman çalışır. detayda hiçbir araştırma yapmadan attım sepete.
sayaka murata, “kasiyer”. han kang’ın vejetaryen kitabını ilk çıktığında okumuştum. genelde yazar isimleri aklımda kalmaz. kasiyer çıktığı günden beri kitapçıda gözüme takılıyordu ve ön kapağa alıcı gözle bakmadan kang’ın yeni kitabı sanıyordum hatta emindim. vejetaryen’e istinaden aldığım kasiyer için (yine detayda araştırma yapılmadan seçilmiş bir eser) normal insanları bi rahat bırakın deniyor. bakalım nasıl olacak?
banu özyürek, “bir günü bitirme sanatı”. kitap adı iddialı anneleri uyuz edebilir. ama bu bir kısa hikaye kitabı yani rastgele açıp bir hikaye okuyup kapayabilir. ayrıca ismi bence çok hoş. yazarı hiç bilmiyorum fakat everest yayınlarından çıktığı için yayınevi de kitap seçerken referanslarmızdan biri gayet rahat olabilir.
son olarak karamazov kardeşler vardı. sayfa sayısından bağımsız olarak bu eser annem geçen sene klasikleri okumaya başladığı için seçeneklerim arasına girmişti. almış da olabilirdi arayıp özellikle sormak istemedim, kitap göndereceğimi anlayabilir. tereddütümü bozan kitabın bende de olduğunu hatırlamamdı. okumadım ama duruyor. yoksa benimkini ödünç veririm diyerek yerine oprah’dan “artık biliyorum” u seçtim. burdan da listede bir kitabı değiştirmek isterseniz nasıl yapmanız gerektiğine dair bir örnek çözmüş oldum. dostoyevski alamıyorsanız cemil meriç değil oprah alın. yani, bekleme salonunda orta sehpada gördüğünüzde du bi bakayım dediğiniz ve okurken okurken şeytan diyor ki deyip gitmeniz gerektiği için yerine geri bıraktığınız ama normalde bekleyen favori listenizin kabarıklığından dolayı kendinize alamayacağınız kitabı sevdiğiniz birine alarak okunacaklar listenize dolaylı olarak kaydetmiş oluyorsunuz.
siparişimi babil.com’dan veriyorum. kargo hızı malum siteden çok çok daha iyi. her kitabın stok sayısını görebiliyorsunuz. bu da kitabın diğer satış sitelerinde olup olmaması ile ilgili sipariş listenizin kaderini belirleyen bilgilerden biri. ücretsiz kargo limitini uçurmuşlar. ben kargo ödeyim dedim.
kitabın onunla ilgilenmediğin zaman da ben buradayım demesi; kitaplıkta, dolabın üstünde, orta sehpada, koltukta, çamaşır makinesinin üstünde, kahve makinesinin yanında, sırt çantanın içinde, baş ucunda, çalışma masanda, arka koltukta, kalorifer peteğinin üstünde. kitap okumadığınızda bile ortalıkta kitapların olması, kafam okumadığım kitaplarla bile meşgul, varlıkları çok güçlü.
kitap hediye ederken bi sıkıntı doğabilir o da son anda oluşan kitapları toplayıp eve getirme isteği.
şaka.
annem zaten okuduktan sonra bana verir. daha önce de vermişti. ortalıkta eşya sevmez. çocukken okuduğumuz kitapları da oraya ve buraya bağışlardı. bir kitabım vardı . halit ziya uşaklıgil’in papağan halit. arka kapakta yayınevinin diğer çocuk kitaplarının kapak görselleri yer alırdı. bunların içinde ne yazıyor acaba diye merak ederdim. tahmin edersiniz annem o kitabı da okudum bitti diye bir yere gönderdi.
kızım doğunca okuma yazma öğrendiğinde okuması için kitabı ikinci el olarak aradım. ikinci eli bırak halit ziya’nın külliyatında bu kitap yer almıyordu. “bir şey internette yer almıyorsa hiç var olmamıştır” o yıllar kendini hissettirmeye başlamıştı ki kendimden şüpheye düştüm. acaba böyle bir kitap hiç var olmadı da kendime çocukluk anısı mı uyduruyorum?
birkaç yıl geçti tekrar aklıma geldi, kızım henüz okuma yazma öğrenmemişti, kitabı bu sefer bir sahaf sitesinde ikinci el olarak buldum.