daha önce hiç gitmemiştim
pilevneli dolapdere’ye. kitabı çalışmaya başlayınca, aralık ayında, instagram’da sıkça karşıma çıkan loxodonta’nın ziyaretçileri ile geçirdiği vakti de çekmeye karar verdim. yalnız paylaşımlarda konum olarak bir dolapdere galeri etiketlenmiş bir likör fabrikası. ikisi de olabilir gibi görünüyor, çok katlı mekanlar çünkü. dert etmedim, araştırmakla da uğraşmadım. likör fabrikası daha düz ayak, gider çalışırım orada değilse bile başka zaman dolapdere’ye giderim.
gittim baktım, yatayda geniş mekan, küçük bir kapısı var. içeri adımımı attım, kesinlikle ihtişamlı bir giriş değil. dedim burda olsa bir şekilde belli ederdi kendini. bir masa gördüm, yanında da bir kız ayakta duruyor yaklaştım ve hevesli bir şekilde “o fil burda mı?” diye sordum.
bu sorunun espirisini daniel firman’ın sanatı kaldırabilirdi ancak. fakat kendisi orada değildi ve ben espiri yapmıyordum, sanat böyle bir şey değil, olmamalı. tatlı da bir kız hem soruya aşina hem de alışmak istemiyor, nazik bir -evet çıktı ağzından hiç yüz vermiyor da bana. o “evet.” kısmında, o nokta var ya tam orada sorumdan çok utandım.
kitaba isim arayışında zorlanınca süreci düşündüm, neler yaşadığımı, bu anı aklıma geldi. aynı zamanda bir öz eleştiriydi ve çok içime sindi. öyle böyle değil.