dümdüz
yürüdüğüm de olur acelem varsa





yürüdüğüm de olur acelem varsa
kızımla nişantaşı’na gittik. kızım ortodonti tedavisine başladı. en az bir yıl olarak planlandı henüz başındayız ve şu sıralar dr a sık gidiyoruz. maçka ilkokulunda okudum bu bölgede doğdum büyüdüm kızım da nişantaşı’nda bir hastanede doğduğu için doğum yeri benim gibi şişli (: bugün de boyumca kızımla aynı kaldırımlarda sohbet ederek yürüyoruz. kaldırımlar ve onların hafife alınmayacak armağanları.
akşam ormanda yürüyüşe çıktım pozu.
2021’de ve 2022’nin ilk 4 günü de dahil olmak üzere maruz kaldığım şeyler pişmiş tavuğun hikayesi..
henüz hala yazmayım demlensin-
ben demlensin dediysem o turşu olur kesin
cunda’da okumak için yanıma almıştım bir sayfasını dahi çeviremeden kaybettim. kaybettiğime hayıflanmadım, iyimser bir ruh hali ile, fil’i bulanın carver’a benden daha fazla ihtiyacı olduğunu düşündüm.
bir gün içimizden bir soru sorarız ve “cevabı geldiği an tanıyacağım” diye söz veririz kendimize. yolda yürürken işittiğimiz bir sözde, tesadüfen gördüğümüz bir kitabın kapağında, kanallar arasında zaplarken seslendirilen bir replikte, asansörde denk geldiğimiz küçük bir çocuğun bize sorduğu soruda -cevabı geldiği an tanıyacağım- ben de bir başkasının aradığı cevabı kaybetmiş olabilirdim.
bunun üzerine sonbaharda tekrar satın aldım ve iki kalın kitap arasına nefes olsun diye bu sefer fil’i sıkıştırdım. carver’ın daha önce katedral’ini okumuştum. bir yazarın medarı iftiharı kabul ettiği zihnini gözümüze sokmakta ihtiyatlı davrandığını biliyordum. o yüzden kısa öykülerden oluşan bu kitap bana tanıdık geldi.
carver şov yapmaz (bakın bakın ben neler yazabiliyorum) ya da didaktik olmaya da çalışmaz (sen bilmezsin şimdi canım benim şöyle bir durum da var) bir dalgınlık hali içinde başladıysanız okumaya hatta ilk okuduğunuz “kutular” öyküsüyse hemingway’e eşdeğer şöhrete sahip bu amerikalı yazarın zaman zaman anahtarı kilide sokmakta zorlandığını bile düşünebilirsiniz.
128 sayfalık kitapta fil dahil raymond carver’ın 7 adet kısa öyküsü bir araya getirilmiş. seyreltilmiş deneyimlerimiz üzerinden hayatla yatay ve dikey bağlantılar kuran yazar bu bağlantıyı sık dokumamış, arasında boşluklar bırakarak okurun o boşlukta duraklayıp hissedebileceği manalar yerleştirmiş.
öykülerindeki karakterlerin özel biri olduğunu düşünmemiz imkansız gibi bir şeydir; çocukça kararlar veren bir karakter uyumak için ılık süt içer, yaşanacaklara teslim olduğunun ilanı olarak sabahın köründe tırmıkla komşusunun bahçesini düzeltir, bir diğeri hayatını protesto edemeyeceğini anladığında rüyasında babasını görür, bir başkası haklı olduğunu kendine ispat etmek için karısının fotoğrafını çöpe atar, düşündüklerini henüz kendine bile itiraf edemeyen biri de kısa konuşur.
carver gümbürtü koparmadan somutluğun o insanlık dışı bataklığından yüksek gerçekliğimizi ortaya çıkarmaya niyet ederek yazmış iyi ki de yazmış.
benim de bir kitap bulmamın üzerinden rahat 5-6 yıl geçmiştir. eve dönen yolda, çöp konteynerının yanında, yerde duruyordu- çöpün yanına bırakmışlar evet: mark twain, adem’le havva’nın güncesi.
jacob’un odası’nı okudum.
şaka.
kitap kulübümüzün ikinci kitabıydı. romanı okuma deneyimim tam olarak içinde bulunduğum bu dönemin ruhuna yakışır şekilde okumak gibi değil de rüya görür gibi geçti.
virginia woolf kendi yayınevinden bu eseri okurun beğenisine sunduğu dönemde Ulyesses ve Çorak Ülke (The Waste Land) yayımladı ve eleştiriye duyarlı yazarımız günümüz için dahi ilham verici cesur bir ilk adım attı.
çağdaşlarının modern romanlarını görücüye çıkardığı 1922’lerde, yayımlanan eleştirilerden anlaşılan, jacob’un odası modernist harekete tutarlı şekilde oturan radikal bir katkı sağlamıştı.
1960’lara gelindiğinde woolf’un feminist denemelerinin etkisi ile romanlarının geri okumaları bu yönünün doğrulamasıymış gibi bir eğilimi ortaya çıkardı. ama bu roman için en azından ben böyle bir düşünceye kapılmadım.
iç ses duygusunun edebi değeri tartışması en zevkli konulardan biri. iç sesimizin simetrik olduğunu iddia edemeyiz ve bu asimetrik sistem içinde kurguyu oturtma konusunda woolf bir dünya markası. kimse bunu onun kadar yapmaya çalışmadan yapamaz.
jacob’un odası giriş gelişme sonuçtan bağımsız sokakta bulduğum yarı saydam bir zarftan okumaya çalıştığım bir mektup gibiydi.
ne şans.
olup bitene tam hakim olmasam da (genelde “öylesine okuyorsun işte duygu sakin ol” diye telkin ederim kendime ve sonradan usulca kitabın üstüne çıkmaya çalışırım, bu sefer kitap benim üstüme çıktı) -bu açıdan- deneysel bir okuma olduğunu da iddia edebilirim.
romanın anlatmaya niyet ettiklerini anlatmak istediği üslup ile dinlemek için müsaittim. bu da okumaya oturduğumuz kitabın içinde bulunduğumuz ruh hali ve ritmimiz ile uyumunun altını çiziyor. verimli bir okuma açısından.
düzensiz sıçramaların birbirini takip ettiği bu romanda wirginia woolf 1.Dünya savaşında 26 yaşındayken kaybettiği erkek kardeşi toby stephen’ın hayatına odaklanıyor ama buna vakıf olmak yazdığım kadar kolay değil ne kadar uyanık olsanız yetmeyebilir. kaybettiği kardeşini anmak için sadece yeni bir yapı değil yeni bir tarz da geliştirmek hayatı sünger gibi emen woolf ‘un altından kalkacağı bir iş olabilirdi.
ve o sadece erkek kardeşini değil bu yapının içinde bir an olsun kaybolduğunu düşünen ve “bu kitabı okumayı ben mi beceremiyorum acaba” diyen azimli okurunu da ihmal etmez ve onu 117. sayfaya gelebildiyse eğer karşılar:
“Her yüz, her dükkan, yatak odası penceresi, pub, karanlık meydan, ateşler içinde yana yana çeviremediğimiz bir resim- aradığımız nedir? Kitaplarda da böyledir bu. Milyonlarca sayfanın içinde ne ararız? Umutla sayfaları çevirmekten usanmayarak- ah, işte jacob’un odası.”
teşekkür ederim.
oynanan oyuna inanmamak adına beylikdüzü’nde metrobüs bekleyen adama 40 dolarlık çip etmez demek oyunun gerçekliği hakkında bize güvenilir bir bilgi vermese de bu lafı edenin ve bu lafa inanmak isteyenin insanlığı hakkında bir fikir verir di mi?
karadeniz bölgesinde bekleyen bir kaya parçasına bakıyorsunuz
satmaya kalksak sizce ne kadar eder?
söylemi bayatlamadı mı artık
toplamda 19 ay oldu
mRNA ile ilgili size laflar hazırladım enstrümanımı da espiri olarak belirledim hazırsanız geliyor: içinde çip varmış dkşa lknkld
hatta şöyle beylikdüzünde metrobüs bekleyen adama neden çip taksınlar çip dediğin $40 dan başlıyor bu adamı satsan o kadar etmez
doğru aliexpress’den çip fiyatı bakıp büyük oyunun maliyetini hesaplamak çok mantıklı
yanılma payını düşürmek isteyenler çip fiyatına alibaba’dan baksın
zaten çipe gerek yok telefonlarımızla kendi kendimizi çipledik ya (büyük uyanış)
gündeme dokunmadan geçmek istemeyenler için mRNA hakkında illa bir çift söz edecekseniz 6 kişiye kare kod ile tahsis edilen 1 flakon mRNA nın 1 aylık bebeklere direkt yapılması hakkında konuşun. ne düşünüyorsunuz bu konuda merak ettim doğrusu. çünkü espiriye çok da ihtiyacımız olan günlerden geçmiyoruz aksine biraz ciddi olmakta fayda var ya da direkt hav! diyebilirsiniz biz ona da güleriz gönlünüz kalmasın
otoparktan çıktım sağa saptım çünkü çıkmak için sağa sapmam lazım. yolun üzerindeki apartmanın önünü bir otomobil kapamış yolu da kapamış yani. yarım otomobil boy kadar geriye alsa ben yanından fırt diye geçicem. ama aracı apartman kapısının tam önünde olmalı. bekledim makul bir süre bekleyebilirdim de makul bir sebebi de olabilir. kornaya da basmadım.
beklememe sinirlendi hanımefendi. bardak kutuları indirecekmiş alla alla mış.
kafamı camdan çıkardım, aracı yarım boy geri alsanız ben geçerim, dedim.
kusursuzluk hesabı yarım boy şaşacak yani
yol geçen hanına döndü yalnız burası da, dedi.
(buraya gülen surat geliyor)
sitenin yolları belediyeye ait olduğu için içerdeki trafik işaretleri de çıkış olarak yolunu gösteriyor. ama işaretine de başlarım.
20 yıldır bu sitede oturuyorum hanımefendi burası çıkış yolu al şunu geri dedim.
aldı da ne oldu? 20 yıldır oturduğum yerin de içine edildi anlayacağınız
bu kadar kaçabildik bu buldumcuklardan. hayat yeterince yorucu değilmiş gibi.
bazı durumlar oluyor mesela yanlışlıkla başka bir aşıyla hepatit b aşısıyla kızamık aşısıyla karıştırabiliyorlar sağlık ocaklarında küçük çocuklara kovid aşısı yapıldığı oluyor biz böyle vakalarla da karşılaştık sizi temin ederim ki hiçbir yan etki olmadı bu kişilerde (kişi=bebek) son derecede iyi antikor oldu 6 aylık bebekte 1 aylık bebekte bile ‘çok iyi şeyler oldu’ bunları da yayınlayacağız çok kısa zaman içerisinde çok ünlü bir tıp dergisinde yayınlanacak bebeklerde bile yüksek doz verseniz bile yan etki açısından bir sıkıntı olmuyor zaman zaman yanlışlıkla bazı durumlar oluyor “
yukarıdaki açıklama prof dr zafer kurugöl’ ün tapesi. gizli saklı değil aslında uluorta NTV’de.
bir ek geliyor tam şu anda buraya esin davutoğlu şenol’dan
dr zafer kurugöl üzerinden devam edelim: bu mRNA flakonunun kişiye özel olduğu özel karekod uygulaması ile
hangi aşının kime, ne zaman, nerede yapılacağının tahsis edildiği açıklanmadı mı?
Bir flakon için tahsis edilmiş 6 kişinin bir araya gelmesi gerekmiyor muydu? nasıl olur da yanlışlıkla 1 aylık ya da 6 aylık bebeklere bu aşı yapılabilir? Kızamık aşısı ile bir flakon biontech nasıl birbirine karışabilir ve bu utanç tıp camiasına yeter derken nasıl bir dergide yayımlanabilecek deney sonucuna dönüşebilir ? Sonradan dönüp antikor da ölçtük diyor. Normalde deney hastane ortamında yapılır ve deneklere para ödenir. Peki ya bebekler?
deneysel düşünelim, kurugöl kamikaze dalışı yapmış olabilir mi? hatayı sahiplenmesi gerekenler tepki koyması gerekenler susarsa bir işe yarar mı?
20 ocak 2021 tarihinde böyle bir kayıt var “zaman zaman yanlışlıkla” mı proje mi ?
dünya insanına bir laborant olarak uğur şahin’in kazandırdığı bu aşı ile tıp tarihinde ilk kez yabancı bir gen insan vücuduna enjekte ediliyor. (ki kovid 19 aşısının sofralara gelmesi de gündemde) “zaman zaman yanlışlıkla” bebeklere nasıl uygulanabiliyor ?
bu açıklamanın 2 gün önce pfizer’ın bebekler için mRNA nın hazır olduğunu açıklamasından sonra gelmesini nasıl yorumlamalıyız?
mRNA uygulamalarının ileride insanlığın yararına hizmetleri olabilir (polyanna hissediyor) fakat 3 ayda geliştirilen bu ürünün bugün şimdi karanlıkta kalan noktaları var, kullanıma sunmak için gerekli deneyler nerede ve kimler üzerinde yapılıyor?
peki, bebek büyürken anneannesi, babaannesi onaylamadıkları bir şey yedirdiğinde, çikolata ya da boş ekmek, hesap soran anne babalar şimdi de hesap sorabilecek mi ?
bu süreçte Türk anne babası beni şaşırttı doğrusu -adamı parçalar valla dediğim kim varsa… Bazılarınız bu çocukları hak etmiyor kusura bakmayın.